Allerjik egzema atopik dermatit, bebeklik egzeması veya atopik egzema olarak bilinen bir cilt hastalığıdır. Ülkemizde her 8 çocuktan birinde görülmektedir. Hastalık, çocukların yarısından fazlasında altıcı aydan önce başlar. Yaklaşık beş hastadan birinde de ağır bir klinik tabloda karşımıza çıkar.





Allerjik egzema, kötüleşme ve kısmi düzelmelerle seyreder. Tedavi altında düzelen egzema, tedaviye ara verilmesi ile kısa sürede tekrarlar. Sabun veya deterjanlar ile cildin teması, aşırı terleme, kaşıntı, yün kıyafetler, hazır gıdaların alımı, ateş ve enfeksiyon gibi durumlarda hastalık alevlenir.





Allerjik egzema, çocukların çoğunda iki yaşına kadar, ortalama beş çocuktan birinde de ömür boyu devam eder. Bir kısmında da hastalık geçmiş gibi görünse de dönem dönem alevlenmeler gösterir.





Atopik dermatit, bebeklik döneminde besin alerjisi ve hışıltı atakları ile okul döneminde ortaya çıkan astım ve saman nezlesi (alerjik rinit) ile yakın ilişkilidir. Bu klinik seyir ‘Atopik Yürüyüş’ olarak bilinir. Erken çocukluk döneminde başlayan atopik dermatite eşlik eden besin alerjisi, hışıltı atakları ile öksürük varsa ileride gelişebilecek astım açısından bu çocuklar yakından takip edilmelidir.





Bir yaşın altında alerjik egzema tanısı alan ve özellikle ailesinde alerjik hastalıklara yatkınlığı olan her üç çocuktan birinde astım, her üç çocuktan ikisinde de ilerleyen yıllarda saman nezlesi (alerjik rinit) gelişmektedir. Bilindiği üzere, hastalığın ağırlığı ve astıma dönüşme sıklığı yıllar içinde hızlı bir artış göstermektedir. Önümüzdeki 10 yılda bu oranların çok daha artacağı beklenmektedir.





Okul öncesi yaşlardaki atopik dermatitli her dört çocuktan birinde yaşam kalitesinde azalma veya davranış problemleri görülmektedir. Uykusuzluk, gün içinde halsizlik/uyuma isteği, dikkat dağınıklığı, ders başarısında düşmenin yanısıra utangaçlık, içe kapanma, depresyon ve alaya alınma korkusu ile sosyal izolasyon gelişebilir. Yapılan çalışmalarda ağır atopik dermatitli çocukların yaşam kalitesinin kronik böbrek yetmezliği, diyabet ve kistik fibrozlu çocuklar kadar etkilendiği gösterilmiştir.





Çeşitli genetik faktörlerin ve çevresel ortamların atopik yürüyüş üzerine önemli etkileri olduğu bilinmektedir. Anne ve/veya babada astım varlığı, çocukta erken yaşlarda başlayan bronşiolit atakları, uzayan öksürükler, sigara ve diğer gıda katkı maddelerine maruziyet, enfeksiyonlarla tanışıklığın azalması (aşılar??), aşırı korumacı büyütülme şekli ve sık antibiyotik kullanımı en önemli faktörler olarak gösterilmektedir.





Alerjik egzema, genetik bazı faktörlerin etkisi ile deriye özgü yağ ve seramid tabakasının sentezindeki bozukluktan kaynaklanır. Bu nedenle, derinin üst tabakasından devamlı su kaybı olur. Su kaybının daha yoğun olduğu yerlerde aşırı cilt kuruluğu ve hücresel yangıya bağlı olarak egzema ortaya çıkar. Hastalarda çoğunlukla yoğun cilt kaşıntısı vardır.





Cildin temiz tutulması, tırnak bakımı ve çocuklara ipek veya pamuk içerikli kıyafetlerin giydirilmesi oldukça önemlidir. Tedavide gerek cilt kuruluğunun düzeltilmesi, gerekse de kaşıntının ve egzemanın azaltılması için yağ içerikli nemlendiriler (ve ideali seramid içerikli olanlar), banyo yağları ve gerektiğinde kortizonlu kremler kullanılmalıdır.





Alerjik egzeması olan çocuklar allerji testleri ile mutlaka değerlendirilmelidir. Alerji testlerinde süt, yumurta, buğday gibi bir besin alerjisinin saptanması durumunda hastanın alerjik olduğu besin bir süreliğine diyetten çıkarılır. Bu çocuklara keçi sütü, soya sütü ve diğer inek sütü içeren besin maddeleri verilmemelidir. Ülkemizde, süt alerjisi olan çocuklara eşek sütü verilmesi yaygınlaşan bir davranış olmasına rağmen bu konuda henüz yeterli kanıt yoktur. Süt allerjisinin saptanması durumunda alerjik çocuklar için ticari olarak hazırlanmış özel mamalar kullanılmalıdır. Beslenme bozukluğu ve gelişme geriliğinin önlenmesi için hastalar yakından takip edilmeli ve diyetleri diğer besin maddeleri ile desteklenmelidir.





Sonuçta, alerjik egzema uzun seyirli olması bakımından zor bir hastalıktır. Diğer taraftan, küçük yaşlarda besin alerjisi ve bronşiolit; daha sonra da astım ve saman nezlesi açısından risk taşıması nedeniyle de önemsenmesi gereken bir durumdur. Erken tanı ve tedavi seçenekleri ile minik yavrularımızın ileride ağır astım hastası olmasını engellenebilmektedir. Belki de bugüne kadar farkında olmadığımız ama toplumumuzda oldukça yaygın gördüğümüz bu çocuklarımızın uygun merkezlere yönlendirilmelerini sağlamak adına hepimize önemli görevler düşmektedir.

Önceki DOKTOR KÖŞESİ Yazıları