
Tik bozukluğu nöropsikolojik ve gelişimsel bir rahatsızlıktır. Genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkar ve ergenlik döneminden sonra kaybolur. Yineleyici, istem dışı ve kontrol edilemeyen, aynı zamanda bir amaca hizmet etmeyen bu bozukluk, hareket tikleri ve ses tikleri olarak ikiye ayrılır. Hareket tikleri; göz kırpma, yanağını oynatma, burun çekme gibi genellikle yüz bölgesinde görülürken, ses tikleri de; boğaz temizleme, istenmeyen (argo ve cinsel içerikli) kelimeleri söyleme, yineleyen kelimeler şeklinde olabilir. Bu iki grup (ses ve hareket tikleri) çocukluk döneminden başlayarak bir arada görülüyor ve 1 yıldan fazla süredir devam ediyor ise bu duruma “Tourette Sendromu” adı verilir.
Tik bozukluğunda nörolojik, genetik, çevresel ve psikolojik faktörlerin hepsi önemli rol oynamaktadır. Bu bozukluğun ortaya çıkma nedeni tam olarak bilinmese de beynin dürtü kontrol merkezinde baskılama yapamıyor oluşu, genetik yatkınlık, çevresel ve psikolojik stres tik bozukluğunun varlığını tetiklemektedir. Teşhis ve tedavi nörolog, psikiyatr ve(-ya) çocuk-ergen uzmanı eşliğinde yapılmalıdır. Tik bozukluklarında (gerekli olduğu durumlarda) ilaç tedavisi ve psikolojik desteği eş zamanlı yürütülmesi en etkin tedavi yaklaşımıdır. Nörolog veya nöropsikiyatri değerlendirilmesinin ilaç tedavisinin gerekliliği açısından ilk incelemesi çok önemlidir. Psikolojik terapi olarak ise Bilişsel Davranışçı yaklaşım ile tikleri nelerin azalttığını ve arttırdığını keşfetmek mümkün olabilir. Tetikleyiciler ve bozukluğu arttıran şeyler arasında; stres, kaygı ve çevresel baskı gibi etmenler olurken, bozukluğu azaltan etmenlerin; dikkat ve konsantrasyonun belirli bir alana yönlendirilmesi, kişinin keyif aldığı aktivitelerden birini yapıyor olması (örneğin; basketbol oynamayı seven bir çocuğun baskete başlaması, filmler hakkında konuşmaktan hoşlanan birinin film sohbetlerine katılması) gibi yaklaşımlar olduğu bilinmektedir. Tik bozukluğu olan kişiler aynı zamanda; obsesif – kompülsif bozukluk, dikkat ve hiperaktivite bozukluğu, dürtü kontrol bozukluğu ve davranış bozukluklarından muzdarip olabilir. Tüm bu alanlarda tedavi başarısı kanıtlanmış bilişsel davranışçı yöntem ile ele alınınan tik bozukluğu, kişinin rahatsızlığının her alandan değerlendirilmiş olmasını sağlar. Böylelikle tetikleyicilerin ve bozukluğun sancılı bir süreç olmaktan çıkarılması daha mümkün olur.
Çevresel faktörler her ne kadar rahatsızlığın ortaya çıkmasındaki ana sebep olmasa da, tik bozukluğunun kişide uzun süre devam etmesinde önemli rol oynamaktır. Sosyal çevre tarafından istenmeyen yineleyici davranışları sebebiyle ayıplanan, baskılanan ve strese maruz kalan kişilerde tik bozukluğunun daha şiddetli ve uzun süreli devam ettiğini bilmekteyiz. Dolayısıyla nasıl ki; tik bozukluğu olan kişinin doğru yaklaşımla tedavi görmesi gerekiyorsa, öğretmenlerin, aile üyelerinin, arkadaşların ve yakın sosyal çevrenin bilinçlendirilmesi de çok önemlidir. Tik bozukluğuna dair okullarda ve iş yerlerinde seminerler oluşturulması ve toplumsal bilinçlendirilmenin desteklenmesi gerekir. Tüm bu bilgiler ışığında tik bozukluğu olan ve(-ya) tik bozukluğuna sahip yakını,tanıdığı olan bireylerin konuya hakim bir psikolog psikiyatriste başvurup doğru bir yönlendirme ile ilerlemeleri en sağlıklı yaklaşım olacaktır.
Uzm. Klinik Psikolog
E. Naz Arslan
www.psikolognazarslan.com