RAMAZAN

İlahi mesajlarda sıklıkla duyduğumuz ve karşılaştığımız bir tanımlama vardır; yeryüzünde
tadına doyamadığımız, tarifsiz lezzetler, aslında cennet taamlarının çok küçük bir cüzüdür.
Bunun yanı sıra, Cennetteki lezzetleri his, tarif ve hayal etmeye insanoğlunun yaratılışında
var olan anatominin yetersiz kalacağı anlatılır. Yemeğin yaşamak için yetecek kadarıyla
sınırlandırılması ve çeşitlendirilmesi tavsiye edilir. İlahi mesajlar, çok yemek yemenin vücuda
hamallık yaptırmaktan öteye bir anlam taşımadığını, bu nedenle sofrada gözünüz kalacak
şekilde yarı doymuş olarak kalkmayı tavsiye eder.

Günümüz tıp insanları da bundan farklı olmayan şeyler söylemektedirler. Her bir bireyin birer
matematik uzmanı gibi kalori hesapları yapmasını, vücuduna aldığı kalori ile yaktığının
muhasebesini yapması gerektiğini, fazladan vücuduna aldığı her kalorinin, kişiye kalp, damar
ve metabolizma sorunları kazandıracağını belirtmektedirler…

Ülkemiz coğrafyasında dolaşmaya başladığımızda çok rahat tanık olduğumuz bir gerçekle
karşılaşırız. Yedi bölgemizin yetmiş yedi köşesinde, sayılamayacak kadar çeşit, tarif
edilemez lezzetlere sahip bir yemek kültürümüz vardır. Konu keşke bu çeşitlilikle kalsa…
Misafir olduğunuz bir yer ve ya hanede öylesine ısrarcı bir ev sahipliğiyle karşılaşırsınız ki,
ikramlara bigane kalmak bir yana, üstüne bir de “ölümü gör” tehdidiyle karşı karşıya
kalırsınız. “Bu nasıl bir ev sahipliğidir ?” diye şaşkınlıktan küçük dilinizi yutarsınız. Belki de
son derece kısıtlı bir gelire sahipken, misafirlerini saray sofralarındaymış gibi ağırlamayı
başaran ev sahipleri misafiri kendilerine bir yük, masraf kapısı ya da zahmet sebebi
saymadığı gibi, onun özellikle, Tanrı misafiri olduğunu ve kısmetinin ondan önce ve
bereketiyle haneye girdiğine inanırlar.

Anadolumuzun insanları genlerine işlemiş bu mükemmel ev sahibi örneklerini, her hal ve
ahvalde muhafaza edip sürdürmeyi her ne pahasına olursa olsun sürdürür. Sizleri biraz
memleketime, Diyarbekire götüreyim…

Öncelikle gözlerinizi kapatarak, anlatacaklarımı hayal etmenizi isterim. Diyarbekirdesiniz,
misafirsiniz, size ev sahipliği yapan beyle bir lokantada yemek yediniz, ana yemek dışında
kalan neredeyse hemen hemen her şeyin lokantanın ikramı olduğunu öğrenmek sizi
şaşırtacaktır. Ancak iş bununla kalmaz, eğer eşiniz ya da çocuklarınız bir mazeretle yemek
davetine icabet edememişlerse, onlar için paketler hazırlanmıştır bile… Zahmet etmeyin,
onlar şimdi karınlarını doyurmuştur. İtirazları prim yapmaz. Kural işler… Paketler poşetlere
konulur. Asıl önemli kısım bundan sonra başlar. Hep arzulamışımdır, Şehr-i Diyarbekirdeki
lokanta kasalarının olduğu noktalara birer kamera yerleştirip kasa önü maceralarını
kaydetmeyi… Özellikle ev sahibinin yanında ikinci bir Diyarbekirli varsa, seyredeceğiniz
kargaşa asla anlam veremeyeceğiniz bir boyutta seyreder. Ev sahibi kasadaki beyi uyararak
onlar misafirimdir. Mesajı yollar. Bu mesaj akan suları durdurmaya kafidir, kasadaki mesajı
almış, artık ağzınızla kuş tutsanız hesap ödemek gibi bir şansınız kalmamıştır. Ancak bu
mesaj sizi bağlar da, diğer Diyarbekirliyi fazla bağlayıcı değildir…

-Senin misafirin bizim de misafirimizdir.
Diyerek kasaya doğru öyle bir atak yapar ki, hızına ve kıvraklığına aklınız ermez. Ve kasanın
önünde tarif edilemez bir hesap ödeme münakaşası başlar.
- Olmaz kardeşim sen de, onlar da benim misafirimsiniz.
-Asla kabul etmem ben senden büyüğüm, benim olduğum yerde sana hesap ödemek
düşmez.

Ve rakibini ekarte edip hesabı ödeyebilmek için sayısız üstünlük kriterleri ardı ardına ortaya
getirilir. Öyle bir an gelir ki, sanırsınız birazdan silahlar çekilecek, kan gövdeyi götürecektir.
“Tamam” diyesiniz vardır. Benim için kavga etmeyin, bu seferlik ben ödeyeyim... Ama
ortamın bunu kaldırmayacağını elleriyle sizi arkaya iterek çok net anlatırlar.
Misafir ağırlamanın, ona ikramda bulunmanın bu derece ciddiye alındığı bir toplumda dini
inancı gereğince, oruç tuttuğu Ramazan aylarında neler olabileceğini varın siz hesap edin…

İftar ve Sahur sofraları kuş sütünün eksik olmadığı şölenlerle yarışır. Her ev pişirdiğinden
komşusuna bir miktar yollar. Böylece komşulardan gelenlerle sofra oldukça zenginleşir. Bu
durumu Diyarbekir’de yaşadığım yıllarda yazdığım bir şiirimde de dile getirmiştim:

RAMAZAN
MÜBAREK ÖYLE BİR GELİR Kİ
GELDİ Mİ PİR GELİR.
EVLER ŞENLİK GELİR,
HÜZÜN GİDER
NASIL GEÇER ANLAMAZSIN,
BİRER, BİRER

HER YIL YAŞANIR,
SANKİ BİR EFSANEDİR
HER DAKİKASI,
BİR HAZZI MÜSTESNADIR

GÖZÜNE HARAM OLANLAR VAR BİRADER
ELİNE, BELİNE, DİLİNE BEHABER
OLAMAZSIN MÜBAREK AYDA,
DERBEDER

HER ANIN DOLU,
HER ŞEY PLANLIDIR
SANA EZAN HATIRLATIR,
NAMAZ VAKTİDİR

KALBİN HUŞU İLE ÇARPAR
AKLINDA GÜZELLİKLER
GÜZELİ ARARSAN,
YAŞARSIN YUVANDA ESENLİKLER.

KANDİLLER YOK ARTIK,
AMA IŞIL, IŞIL MİNARELER
ALLAH'IN BİRLİĞİNE
İŞARETTİR TEKBİRLER

OLURDU ESKİDEN LOKANTA
VİTRİNLERİNDE SİNİLER
BİRİNDE MEFTUNE, KİBE MUMBAR
DİĞERİNDE NURİYELER

ŞİMDİ UNUTULDU KULAK ÇORBASI
HANİ AŞURELER
GELİN GİBİ SÜSLENİRDİ DUVAKLI PİLAV
ÇİĞ KÖFTELER

MARDİNLİ HASAN USTANIN PİŞİRDİĞİ PATLICANLI
ON PARMAKLA GİRİŞMEZSEN
KAÇAR LEZZETİ GİDER

BABAM DA DERDİ GÖZ AÇIP KAPAYINCAYA BİTER
İHYA EDEMEZSEN
DARILIR BİZE GİDER

NE ÇABUK BİTTİ,
BİR ŞEY ANLAMADIK DİYENLER
SENEYE ON GÜN ÖNCE GELECEK BİLİRLER

BİZ KADRİNİ BİLEMEDİK
AFFET DİYENLER
BİN AYDAN HAYIRLI OLAN ONDADIR BİLİRLER

HOŞ GELDİN,
SAFALAR GÖTÜRESİN YA RAMAZAN.

Tüm bunları aktardıktan sonra sizlere, Ramazan ayında nasıl yemek yiyeceğinizi anlatmanın
ne kadar zor olduğunu kendi kendime soruyorum… Usulen olsun bari iki kelam etmeden
geçmiyeyim.

İftarınızı hurma, su ya da tatlı bir şeyle açın,
Az yiyin,
Bolca sıvı gıdalar tüketin,
Sofradan karnınızı doyurmadan kalkın,
Akşam namazını kılın sonra, yine abartmadan yemeğe devam edin,
Aşırı sıcak ya da soğuk tüketmeyin,
Aşırı acı ya da tuzlu gıdalardan uzak durun,

Vücudunuzun şekeri uzaklaştırmakla ilgili bir sorunu varsa bunu göz önünde bulundurun,
glisemik indeksi düşük gıdalar tercih edin.

Bilim insanlarının son zamanlardaki görüşü: oruçlu kalınan süre içinde, mide asitlerinin, açlık
sırasında mide iç çeperine saldırdığını, adeta mide yüzeyini kemirerek yeni dokuların
üremesine, buna bağlı olarak çalışan bir dizi mekanizmayla vücudumuzun yenilenmesine
sebep olduğu yönündedir.

İşte vücudumuza, bizce tam anlaşılmamış bir ilahi müdahalenin olduğu bu günlerde, var olan
hastalıklarınızla ilgili olarak doktorunuzun size yaptığı uyarıları hatırınızdan çıkarmayın.
Diyetinizi bu uyarılara uygun olarak planlayın. Orucun ya da beslenme şeklinizin olası sağlık
sorunları yaratmaması için bu uyarıların hayati ehemmiyeti olabilir.

Bütün bunların bilincinde olarak, Cenabı Allah’a karşı bir farizayı yerine getirirken orucun
sağlığımıza kazandıracaklarından fazlasını kaybetmemeye gayret edelim.

Bilvesile Ramazanı Şerifinizi Kutluyor, makbulünden kabul görmüş İbadetler diliyorum.
Selam ve saygılarımla…

İşl.Uzm. Ecz. İbrahim YAVUZ
[email protected]

Önceki BİZDEN GELENLER Yazıları