5 Mart’ta düzenlenen bir toplantı ile Pharmetic Akademi’nin kuruluşu ilan edildi. Bu güzel düşünce ve oluşum için emeği geçen tüm meslektaşlarımı, başta sevgili başkan Ecz.Armağan Ener ve Prof.Dr. Sedef Atmaca olmak üzere gönülden kutluyorum. “Pharmetic Akademi” kuruluşu aslında eczacılık mesleğindeki bir değişimi yansıtıyor. Klasikleşmiş “hekim reçeteyi yazar, eczacı verir” yaklaşımı sonucu mesleğimizin sürüklendiği dar boğaz giderek daha da daralıyor. Son onbeş yıllık dönemde yurt çapında yedi olan Eczacılık fakültelerinin sayısı 39’a çıktı. Bu demektir ki, en fazla 10 yıl sonra mevcut eczacı sayısı iki misline çıkacak. Peki, yeni mezun olacak meslektaşlarımız eczacılık mesleğinin hangi alanlarında görev alacaklar?




Aslında mezunlarına ilaç endüstrisinden, akademisyenliğe, serbest eczacılıktan kozmetik ve fitoterapi ürünlerine kadar çok geniş bir seçenek profili sunabilecek eczacılık mesleğinin günümüzde geldiği konuma bakıldığında aklıma hep Atatürk’ün Gençliğe Hitabesindeki dizeleri geliyor ” ….tüm limanları işgal edilmiş, tüm orduları dağıtılmış …..”. Yeni açılan Eczacılık Fakültelerindeki öğretim elemanlarının çoğu meslek dışından kadrolar ile tamamlanmaya çalışılıyor, çünkü yetişmiş akademisyen sayısı çok az. İlaç ve kozmetik endüstrisinde eczacının adı yok! Fitoterapi konusu ise eczacılar hariç herkesin ilgi odağı. Bu konuda faaliyet gösteren aktar, baharatçılar, paramedikal dükkânlar AVM’lerdeki yüksek kira ücretlerini bile öderken, eczacı hala bu konuda çekingen. Acaba satabilir miyim? Acaba başım derde girer mi?




Hiç şüphesiz eczacının bu ürünleri aktar gibi gelişigüzel bir şekilde önermesi ne meslek etiğine ne de hasta etiğine uygun olur. Burada kilit nokta “BİLGİ”. Doğal ya da sentetik kaynaklı ilaçlar konusunda güncel bilgiler ile donatılmış “Danışman Eczacı”. Bu bakımdan geleceğin eczacısının şekillendirilmesinde Pharmetic Akademi’nin işlevi ve etkinlikleri çok önemli.




Nitekim geleceğin eczacısı tanımının bir yansıması olarak, Ocak 2014’de Mecliste Sağlık Alt Komisyonunda şekillenen Eczacılıkta Uzmanlık alanları tasarısında “Klinik Eczacılık” ve “Fitofarmasi Uzmanlığı” başlıca uzmanlık alanları olarak kabul edilmiştir. Ancak gördüğüm kadarı ile tüm eczacılık dalları arasında bu ikisinin ön plana çıkarılması halâ bazı çevrelerde “reseptörlere” oturmamış durumda. Özellikle de “fitofarmasi” kavramı. Hâlbuki kanımca gayet anlamlı ve eczacılara özgün bir kavram. Lisans eğitimleri sırasında Fitoterapi eğitimi alan tek meslek grubu olmasına rağmen, eczacıların sahiplenmemesi nedeniyle fitoterapi kavramı artık eczacıların elinden kaçmış durumda. Hatta bazı fakültelerde sağlık mesleği (eczacı, hekim, diyetisyen, yüksek hemşire) haricinde kişilere bile fitoterapi eğitimi veriliyor. Medyada herhangi bir belgesi olmadığı halde kendini fitoterapi uzmanı olarak adlandıran kişiler boy gösteriyor. Bu konuda yazılmış kitapları kimlerin yazdığına baktınız mı?




Fitofarmasi kavramına ilk olarak 1977 yılında İngiliz farmakognostlar (Ross ve Brain) tarafından yayımlanan bir Farmakognozi kitabının adında rastladım: “Introduction to Phytopharmacy” yani Fitofarmasiye Giriş. Kitabın önsözü William Shakespeare’in gayet anlamlı ve çok sevdiğim bir sözü ile başlıyordu: “Gülün adı gül olmasaydı güzel kokmayacak mıydı!”. “Fito” bitkisel; “farmasi” eczacılık. Önemli olan şimdi bu kavramı başkalarına kaptırmadan değerlendirebilmekte. Türk Dil Kurumu tarafından yakında basılacak olan, ben ve arkadaşlarım tarafından 7 yıl boyunca uğraşarak hazırladığımız “İlaç ve Eczacılık Terimleri Sözlüğü”nde Sağlık Bakanlığı tarafından tam ilaç olarak ruhsatlanan bitkisel ürünler “fitofarmasötik” olarak tanımlanmıştır.




Aslında “Fitoterapi” ve “Klinik eczacılık” kavramları uzun ve zorlu bir süreçten geçerek günümüzde Eczacılık lisan eğitimlerinde yerini alabilmiştir. Tıp, Diş, Eczacılık vd. sağlık eğitimi veren fakültelerin dekanlarının oluşturduğu Sağlık Konseylerinde isimlerinde yer alan “terapi” ve “klinik” kelimeleri nedeniyle Eczacılık lisans eğitimlerine dahil edilmesine hep karşı çıkılmıştı. Gelinen noktada geçen yıl Klinik Eczacılık bir doçentlik bilim dalı olarak özerkliğini kazanmıştır. Şimdi hedef eczanelerde ya da hastanelerde doğal ve sentetik kaynaklı ilaçlar konusunda hekime, hastalara doğru bilgileri aktarabilen, ilaç konusunda yetkin geleceğin uzman eczacılarını yetiştirebilmek. Biraz gayretle bugünlerin de çok uzak olmadığını düşünüyorum.




Bütün bu gelişmelere rağmen, Eczanelerde bulunan kemoterapötik (kimyasal ilaçlar) ilaçların haricinde kalan ürünleri “İlaç-dışı ürünler” olarak adlandırmaya devam edersek, birileri bir gün “ilaç dışı ürünlerin eczanede işi ne” deyiverir! O zaman bütün çabalar boşa gider.

Önceki FİTOTERAPİ Yazıları