Menopoz dönemindeki vazomotor şikâyetler kadınların yaşam kalitesini önemli ölçüde olumsuz etkilemektedir. Hormon Replasman Tedavisi; uygun ilaç kombinasyonları ile, uygun dozda, uygun sürelerle uygulanması bu sorunun giderilmesinde yararlı olabilmektedir. Ancak değişen derecelerde kontrendikasyon riskleri, meme kanseri vb. riskinde artış ve kilo aldırması nedeniyle çoğunlukla doğal tedavi seçenekleri tercih edilmektedir.
Östrojenik etkisi bilinen Soya izoflavonları, genistein ve daidzein, 40 ve 80 mg dozlarda klimaterik semptomların hafifletilmesinde yararlı olabiliyor. Ancak etkisi büyük ölçüde kişinin bağırsak florasına bağlı. Kişinin bağırsak florasında izoflavon glikozitini “ekuol” olarak adlandırılan yapıya dönüştürebilecek mikroorganizmalar yoksa izoflavonun etkisi görülmüyor. İlginç olan, Uzak doğulu toplumlarda %55-60 civarında kadında ekuol oluşumunu sağlayan mikroorganizmalar bulunduğu bildirilirken, Batılı toplumlarda bu oran %25’ler civarında. Diğer bir deyişle, izoflavonlar her dört kişiden sadece birinde etkili olabiliyor.
Diğer taraftan, izoflavonların östrojenik etkisi nedeniyle meme kanseri ve endometrioz riskini artırabileceği şeklinde bazı uyarılar tedirginlik yaratmaktadır. Ancak ekuol östrojenik etkisini Beta-östrojenik reseptörler üzerinde ve östrojen hormonuna göre çok daha zayıf bir şekilde gösteriyor. Yürütülen kısa süreli uygulamalarda izoflavonlar –tam tersi şekilde-endometrium ve meme kanseri riskini azaltıcı etki göstermiştir.
Yeni yayımlanan ve İtalya’da yürütülen bir klinik çalışmada soya izoflavonlarının uzun süreli uygulama ile etkinliği ve söz konusu olabilecek riskler araştırılmış. Çalışma 45-65 yaşları arasında, menopoz şikâyetleri haricinde sağlık sorunu bulunmayan postmenopozal dönemde 130 kadın üzerinde yürütülmüş. Çalışmaya dâhil edilen gönüllüler belirli kriterlere (en az 12aydır adet görmemiş, son 6 ayda antibiyotik kullanmamış, düzenli yüksek miktarda vitamin/mineral almayan, diyetinde soya bulunmayan, vd.) göre seçilmiş. 12 aylık uygulama süresince bir gruba günde bir defa bağırsaklarda açılan izoflavon taşıyan kapsül ve plasebo grubuna benzer görünüşte kapsül uygulanmış. İzoflavon kapsülü içerisinde genistein (30 mg), daidzein (30 mg), Lactobacillus sporogenes (=Bacillus coagulans) (bir milyar spor), kalsiyum (240 mg), D 3 vitamini (5 mikrogram) ve glukozamin (250 mg). Plasebo grubuna verilen kapsül ise kalsiyum (240 mg), D 3 vitamini (5 mikrogram) taşıyor. Uygulama süresince kişilerin normal yaşantılarını sürdürmeleri istenmiş.
Her 3 ayda bir yapılan sorgular ile gönüllülerin menopoz şikâyetlerindeki gelişmeler izlenmiş. İzoflavon formülünün sadece kalsiyum ve D vitamini taşıyan plasebo kapsülüne oranla ter basması, gece terlemesi, çarpıntı, libido kaybı, vajinal kuruluk, dispareunia (ağrılı/zor cinsel temas) gibi izlenen parametrelerde istatistiksel olarak belirgin bir düzelme sağladığı gözlemlenmiş.
Uygulamanın başlangıcında ve 12 ay sonunda yapılan risk değerlendirmelerinde ise meme yoğunluğu, endometrium kalınlığı, karaciğer enzimleri (alanin transaminaz, aspartat transaminaz, gama-glutamil transferaz) ve bilirubin seviyelerinde plasebo grubuna göre bir farklılık gözlemlenmemiş. Sonuçlar 2009 yılında yayımlanan ve geniş kapsamlı bir meta-analiz çalışmasının sonuçları ile de uyumlu. Söz konusu çalışmada değerlendirmeye alınan 174 randomize klinik çalışma 9629 kadını kapsıyor ve bunlarda 5502’si fitoöstrojen kullanmış. Bu çalışmalarda hormonal etkiye bağlı olarak kanama, endometriyel hiperplazi, endometriyal kanser ve meme kanseri riskinde plasebo grubuna kıyasla bir değişim gözlenmemiş.
Sonuç olarak, izoflavonlar menopoz döneminde klimaterik şikâyetlerin giderilmesinde güvenli ve etkin bir çözüm sağlayabilir. Ancak bir aylık bir uygulama sonunda herhangi bir yarar sağlayamadığı görülürse devam etmenin pek bir anlamı kalmıyor. Bu durumda alternatif bir seçenek, bir probiyotik formülasyonu ile birlikte uygulanması olabilir.

Prof.Dr.Erdem YEŞİLADA
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognazi ve Fitoterapi Ana Bilim Dalı Başkanı
|