Grip salgını son günlerin yine en güncel konusu. Özellikle mevsim geçişlerinde sık sık değişiklik gösteren hava koşulları nedeniyle yaygınlaşan “Grip salgını” her yıl tekrarlanan bir rutin. Her yıl dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unun gribe yakalandığı bildiriliyor. Ancak geçtiğimiz günlerde yetkililerin açıkladığı gribe bağlı ölüm vakaları, özellikle kısa süre önce yaşadığımız “Domuz gribi” ve “Kuş gribi” salgınlarında olduğu gibi olmasa da yine panik yaratıyor. Çünkü tüm dünyada her yıl gribe bağlı ölüm sayısı da korkutucu boyutta; 250.000. Paniğin başlıca nedeni, virüs enfeksiyonlarına karşı bizi koruyacak, tedavi edecek etkin ilaç seçeneklerinin henüz bulunamamış olması. En eski birinci nesil anti-influenza ilaçlar iyon-kanal blokerlerinin (amantadin) ciddi yan etkileri bulunuyor. Güncel uygulamalarda Grip aşısı ve nöraminidaz inhibitörleri [NAI] (oseltamivir, zanamivir) taşıyan ilaçlar yer alıyor. Ancak etkinlikleri sınırlı kalıyor, çünkü virüsler hızla yapısal değişikliğe uğradığından, size musallat olan virüsün kullanılan ilaçlara karşı hassas olma olasılığı, piyangoda ikramiye tutturmak gibi. İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle ise Grip aşılarının uygulanması ve yararlı olması söz konusu değil. NAI grubu ilaçların da bulantı, kusma, abdominal ağrı, diyare, nöropikolojik sorunlar, sinüzit, başağrısı, halsizlik gibi yan etkileri bildiriliyor. Ayrıca GÖZÜMÜZ AYDIN antibiyotiklere ilaveten yeni bir direnç gelişimi sorunumuz daha oldu. 2008 yılından itibaren NAI grubu ilaçların yaygın kullanılması nedeniyle bunlara dirençli N1H1 viral suşların gelişimi bildiriliyor. Dolayısıyla üçüncü kuşak antiviral ajanların geliştirilmesi için çalışılıyor. İlaç seçeneklerinin sınırlı olması nedeniyle, uzmanlar iyi beslenmenin önemini vurguluyor. Öneriler atalarımızın “tavuk suyu çorbasına” kadar çeşitlilikte; ama tavuklar atalarımızın yediği tavuklar değil!
Grip virüsleri Orthomyxoviridae familyası altında A, B ve C olarak kodlanıyor. A ve B tipleri hemaglutinin (HA) ve nöraminidaz (NA) olmak üzere iki temel yüzey glikoproteini salgılıyor. C tipi ise tek temel yüzey glikoproteini salgılıyor; hemaglütinin-esteraz-füzyon (HEF). Esas viral etkenler A ve B. A tipinin HA ve NA’ya antijenitesine bağlı olarak sınıflandırılan çok sayıda alttipleri bulunuyor. Bunlardan H1N1, H2N2 ve H3N3 insanlarda grip salgınına yol açanlar olarak belirlenmiş.
Doğa, hemen her hastalıkta olduğu gibi, virüslere karşı da etkili olabilecek zenginliğe sahip. Ancak virüs araştırmaları, farklı ve gelişmiş teknolojiler ve uzmanlık gerektirdiğinden bu konudaki araştırmaların sayısı oldukça sınırlı kalıyor. Ancak son yıllarda antiviral etkili bazı bitkisel ürünler piyasada yer almaya başladı.
Bu seçenekler arasında Türkçe bilinen adı ile “Mürver” (bilimsel adı Sambucus nigra) bitkisinin siyahımsı renkteki meyvelerinin grip ve soğuk algınlığına yol açan mikroorganizmalar üzerinde etkisi bilimsel ve klinik araştırmalar ile de ortaya konulmuştur. Mürver gibi siyah meyveleri bulunan Siyah Frenk Üzüm (bilimsel adı Ribes nigrum) ya da İngilizce popüler adı ile Black Currant meyvelerinin de grip virüslerinin üzerinde etkili olduğu, virüsün üremesini engellediği ve hücre yüzeyine yapışmasını önlediği deneysel çalışma ile ortaya konulmuş. Her iki meyvenin de koyu rengi zengin antosiyanin içeriğinden kaynaklanıyor.
Grip virüsüne karşı etkisi olduğu gösterilen bir başka bitki ekstresi ise EP7630 kodlu Afrika sardunyası (Pelargonium sidoides). Yapılan deneysel çalışmalarda (in vivo ve in vitro) H1N1, oseltamivire hassas ve dirençli mevsimsel H1N1, mevsimsel H3N2, laboratuvar suşu A/Puerto Rico/8/34 H1N1 virüslerine karşı etkinliği gösterilmiş. Buna karşılık adenovirüsler gibi zarfsız virüsler veya kızamık virüsü üzerinde etkili bulunmamış. Ekstrenin influenza enfeksiyonunun ilk safhalarında viral hemaglutinin ve nöraminidaz aktivitesini bozarak etkili olduğu gözlemlenmiş. Burada da etkili bileşenlerin polifenolik yapıdaki kateşinler (prodelfinidin) olduğu belirtiliyor. Kateşinlerin zincir uzunluğu virüsler üzerinde etkinliği artıran bir etken olarak biliniyor. Yani monomer ve dimerler; oligomer ve polimer yapıda olanlardan daha zayıf etkili. Bu bakımdan gallokateşin ve izomeri epigallokateşin antiviral etkili. Bu iki maddenin beyaz çay ve yeşil çayın da temel etkili bileşenleri olduğunu biliyoruz. Önemli bir tespit ise, bu ilaca karşı virüslerin direnç geliştirememesi. Bunun nedeni EP7630’un antiviral etkisi bulunmuyor; etkisini kateşin yapısındaki bu etkili bileşenlerin virüs zarfını parçalıyor. Bu bakımdan salgının başlangıcında kullanılmaya başlanması ile virüsün hücre içerisine yerleşmeden imha edilmesi önemli. Tabi enfeksiyon sırasında alınması da yeni giriş yapacak virüs destek kuvvetlerinin imhası bakımından yararlı olacaktır.
Sık sık tekrarladığım gibi adaçayı, ıhlamur, beyaz çay, yeşil çayın bu süreçte şekersiz olarak sıklıkla içilmesi yukarıda da belirttiğim şekilde virüsün imhası bakımından önemli.
Mürver meyvesi (Sambucus nigra)
Afrika sardunyası (Pelargonium sidoides)
Frenk üzümü meyvesi (Ribes nigrum)